RENKLERİN ANLAMI VE EDEBİYATTA NEYİ SİMGELEDİKLERİ: SİYAH

Siyah renk ışığı emer bu nedenle yüzyıllardır karanlığın ve gizemin simgesi olarak kullanıldığı gibi pek çok farklı anlamları da bulunur.
Eski Mısır’da yer altı tanrısı Animus’un rengidir siyah. Ancak daha sonra dönüşeceği karanlık anlamdan farklı olarak siyah bir çakaldan rengini alan Animus ölüleri kötülükten korur. Eski Mısır siyah rengi bu nedenle olumlu şekilde kullanmıştır.
Antik Yunan’a gelince işler biraz değişmeye başlar ve siyah renk en kötü günahları işleyen kişilerin ruhlarının yer altındaki en derin ve en karanlık yer olan Tartarus’a gönderilmesi ile olumsuz bir anlam kazanır. Yer altı Tanrısı olan Hades bu karanlık yerde siyah bir tahtta oturur.
Roma İmparatorluğunda yas tutma rengi olarak anlam kazanır ve bu dönemi izleyen yüzyıllarda siyah ölüm, kötülük, şeytansılık, cadıların ve büyünün rengi olarak betimlenir. Yine bu dönemde siyah renk zanaatkar ve sanatçıların giydiği renktir bu renk onların sosyal statülerini belirler ve anlaşıldığı üzere pek de tepelerde değilmiş. Tabii ki söylemeden geçmek olmaz; Eski Roma Uygarlığı’nda ölüm anına HORA NİGRA denirmiş, yani siyah saat ya da kara an…
Germen ve İskandinav kültüründe ise siyah bir at arasını çeken siyah bir ata binen gecenin iyiliği tanrıçası Nott’a tapılırdı. Aynı zamanda ölüm tanrıçası Hel’den korkar, baş tanrı Odin’in iki kara kuzgunundan da çekinirlerdi çünkü bu kuşların kendilerini gözlediklerini ve Odin’e ispiyonladıklarına inanırlardı.
Roma İmparatorluğu çökünce küllerinden Kutsal Roma imparatorluğu yükselir, farklı bir dini benimsemiş ve bu dini yaymak için de müthiş çaba harcamış. Artık neredeyse her şeyi semboller haline getirip farklı kültürlere öğretip hep birlikte aynı şeylerin anlaşılması istenmiştir. Yani şimdiki deyimiyle kültür emperyalizmi ya da kültür akışı… Bu dönemde siyahın gizemli yapısı ile kudretli baskınlığı Kutsal Roma İmparatorluğu’nun bayrağındaki siyah kartalın ortaya çıkmasına neden oldu.
Orta Çağ geldiğinde siyah rengin otoriter gücü nedeniyle toplumda söz sahibi olanlar - asilzadeler, din adamları, hakimler ve hükümet yetkilileri, çok zengin tacirler gibi - gündelik yaşantılarında bu rengi kullanılmaya başlarlar. Bu gelenek günümüze kadar gelerek, iş insanları, politikacılar gibi güçlü görünmek durumunda olan kişilerce tercih edilmekte.
Siyah Orta Çağ itibariyle gücün, kudretin, namusun, kalıcılığın rengi olarak kullanılır. Otoriter bir renktir. Bu nedenle günümüzde bile en yüksek rütbeli cübbeler, hakimlerinki gibi, siyahtır.
Rönesans döneminde siyah din yetkililerince en uygun renk olarak tercih edilirken sanatçılar bu renkle denemeler yaparak insanın gizemli iç dünyasını resmetmeye çalışmışlardır.
17. yüzyıla gelindiğinde ise siyah olan her şey karanlık, şeytani ve cadıların işi olarak tanımlanmaya başlandı. Siyah renkli hayvanlar şeytanın kötü ruhları olarak sembolleştirildi ve pek çok kişi cadı diye asıldı ve onlarla birlikte çok sayıda kara kedi, kara koyun, köpek, horoz ve daha niceleri.
Sonra 18. ve 19. yüzyıllar geldi ve bir önceki karanlık çağı unutturmak ister gibi Aydınlanma ile birlikte siyah rengin hakkı verilmek istendi ve onu çok moda bir renk yaptılar. Neden mi? Sanayi Devrimi’nin rengi siyahtır. Pek çok makine işlevsel olduğu belirginleşsin diye siyaha boyanmıştır. Bunların arasında dikiş makineleri, buharlı gemiler, lokomotifler, otomobiller ve telefonlar vardır. Hatta üretim bandında üretilen ilk araba olan Ford Model T neredeyse on yıl boyunca yalnızca siyah olarak piyasaya sürülmüştür. Öte yandan, kömür her yeri neredeyse siyaha boyadı; binalar, caddeler hatta gökyüzü bile siyaha döndü ki bunu o dönem yazılan pek çok eserden ve Gustav Doré’nin tablolarından biliyoruz. İşte artık siyah melankolinin rengidir. 19. Yüzyıl ile siyah iş dünyasının tercih ettiği renktir.
20. yüzyılın ilk yarısında siyah renk gücün simgesiyken aynı zamanda da İtalyan ve Alman faşizminin de sembolü haline geldi. Böylece güç negatif bir anlam kazandı.
Ama Jazz Çağı dediğimiz, 20. yüzyılın ilk 30 yılı olan aykırılıklar döneminde Coco Chanel Vogue Dergisi’nde yayınladığı “Bir kadının yalnızca üç şeye ihtiyacı vardır: siyah bir elbise, siyah bir kazak ve kolunda sevdiği erkek.” Sözlerinden sonra her kadının kenarında köşesinde, özel günler için tuttuğu o siyah elbise bir giyim kuralı oldu herhalde. Zarifliğin ve kalitenin de rengi haline geldi siyah.
1950’lere gelince siyah renk bireyselliğin ve baş kaldırmanın rengi oldu. Bu dönemi anlatan ve baş kaldırışı konu alan pek çok sanat eserde ve filmlerde siyah rengi bol bol görebilirsiniz. Hatta Afro-Amerikalıların 1950’de başlattıkları, 60’lar ve 70’lerde devam ettirdikleri (ki pandemi döneminde bile devam ettirildi) insan hakları hareketi Siyah Güç Hareketi olarak bilinir ve sloganı da “Siyah Güzeldir!”dir.
20. ve 21. Yüzyıllarda politik bir felsefe olarak ortaya çıkan anarşinin sembolü siyah bir bayrak ya da büyük yazılan siyah bir “A” harfidir.
Siyah renk şövalyelik rengi olarak da bilindiğinden tüm dünyada silahlı kuvvetler tarafından çok kullanılır.
William Shakespeare’in deyimiyle “karanlıklar prensi bir centilmendir” deyimi dinsel bir sembolizmle şeytanı anlatır. Böylece, ölüm ve kötülük anlamlarının yanı sıra hrıstiyanlıkla aydınlanmamış cahillik için de kullanılır.
Geçmişten günümüze siyah yas ve trajik olaylar için kullanılmaya devam etmiştir. “Kara gün” sözünü medyada sıkça duyarız. Cenazelerde de siyah elbise giymek bu yüzden adet olmuştur.
ÖRNEK: KUZGUN ŞİİRİNDE SİYAH RENK KULLANIMI

Kuzgun şiiri Edgar Ellan Poe’nun öyküleyici şiir olarak yazdığı ve 1845 yılında yayınladığı eseridir ve anlatıcının Lenore adlı sevgilisinin ölümü ardından bitmeyen acısını ve yasını anlatır. Şiirde anlatıcıya eşlik eden kuzgun ölümü ve yeraltındaki diğer karanlık dünyayı simgeler.
Ölümü simgeleyen Kuzgun anlatıcının her yakarışına ve sorusuna Türkçe “Hiçbir zaman” derken aslında İngilizce “evermore” ve “nevermore” diye yanıt vermektedir. “Hiçbir zaman”ın anlamsal olarak karşıladığı “evermore” yanıtı kaybetmenin hep hayatın bir parçası olacağına işaret ederken, “nevermore” ise asla hiçbir şeye sonsuza kadar sahip olamayacağımızı söyler (1).
Şiirin tümü Anlatıcının ağzından sevgilisinin fiziksel kaybını anlatırken aslında bu “hiçbir zaman” bitmeyecekmiş gibi olan yas dolu şiir umudun ölümünü ve ölümün yol açtığı melankoliği anlatır. Kuzgunun tünediği büst Pallas adlı bir Titan’a aittir ve acımasızca sona eren heybetli yaşamı bir kadının elinden olmuştur. Bu büst yine bütün umutları elinden alınarak karanlığa kendini teslim eden ve kuzgunla birlikte ölümün varlığıyla kendini kaybeden anlatıcıyı simgelemektedir. Bu yastan dönüş, bu yokluğa çare, bu acıya ilaç yoktu. Büstün tüm benliğine tüneyen simsiyah bir kuzgundur (2)…
Kuzgun şiirini satır satır inceleyebilir ve siyahın içinde melankolik bir anlambilime doğru yol almaktan kendimiz alamayız. Bu nedenle Kuzgun şiirini Ülkü Tamerin duru ve arı çevirisiyle sizi baş başa b