Günümüzde “Kıraathane” denildiğinde aklımıza hemen, okeye dörtlünün arandığı, tavlanın zar ve pul seslerinin çevreye yayıldığı, “çek bir çay iki şekerliiii olsuuuun” nidalarının sokakta bile yankılandığı, erkeklerin sosyalleşmek, zaman geçirmek, iş bitirmek ve eğlenmek için tüm gün uğrayabildikleri çok da lüks olmayan mahalle mekanları gelir. Oysa, “kıraathane”, kahvehane, cafe, coffee house olarak yüzyıllardır hem ülkemizde hem de Avrupa’da kültürün bir parçasıdır.
18. yüzyıl süresince, siyasi ve edebi söylemin gazetelerden ve kitaplardan okunup, paylaşıldığı bir mekan olan “kahvehane” (Coffee House ya da Türkçe adıyla Kıraathane ya da şimdilerde Kafe de deniyor), haberin duyulduğu, konuşulduğu ve buradan okumayan kesime de yayıldığı yerdi (Lowenthal, 1984:83). Bu yerler, yazarların konu bulmak için ya da haber almak isteyen insanların sıkça uğradıkları mekanlardı. Yazarlar, varlıklı soyluların, aristokrasinin ve burjuva sınıfından insanların pek uğramadığı, ziyaretçilerinin daha çok erkek olduğu, güzel kadınların çalıştırıldığı ve en önemlisi de her türlü yeniliğe açık bu yerlerde dolaşırlardı (Barbéris-Grasser, 1994:93).
Öte yandan, 18. yüzyılın Fransa'sında, ideolojik hareketlerin meydana gelmesi nedeniyle kahvehaneler diğer ülkelerdeki konumundan farklılaşmıştır. Fransız İhtilali’nin 18. yüzyıl Aydınlanma Çağı’nın devrimsel felsefi ve siyasi hareketliliğine yakışır bir biçimde halkı özgürleştirme amacıyla gerçekleşmesi kahvehanelerdeki hareketlenmelerle ivme kazandığını söylemek mümkündür (Lowenthal, 1984: 44)
19. yüzyılın sonunda ve 20. yüzyılın başında İstanbul’da da her biri kulüp olan kahvehaneler (kıraathaneler) vardı. Örneğin, Mahmutpaşa Camisi’nin avlusundaki kahvehaneyi Ebüzziya Tevfik, Paris’in Café Procope’una benzetir. Bu kahvehanelerde oyun oynanmaz, müşterilere günlük gazete, dergi, kitap ve gündem üzerinden tartışma ortamı sağlanırdı. Bu nedenle bu yerlere kıraathane (Arapça “ıkra”dan gelen sözcük okumak, kıraathane de okuma yeri demektir) denirdi ve Namık Kemal, Tevfik Fikret, Ahmet Mithad Efendi gibi sürekli müşterileri olurdu (Kut, 1983: 859).
Bir zamanlar, okur yazar olmayan müdavimler de haberdar olsunlar diye gazetelerden ve dergilerden okumalar yapılan, kitaplarını severek okuduğumuz birçok ünlü yazarın saatlerce oturup toplumun hassasiyetlerini, toplumsal olayları, onlara doğru ya da yanlış olduğunu düşündüren durumları, çeşit çeşit karakteri gözlemledikleri “kıraathane”lere şimdilerde önlerinden geçerken daha dikkatle bakmalı. Hatta tarihi kıraathanelerin içine bir göz atmalı; kimilerindeki fotoğraflar, resimler ve nesneler o kadar çok hikâye anlatıyor ki, kültürümüze yönelik toplumsal hafızanın önemli parçaları hâlâ...
instagram: cikolata_yayinevi
Prof. Dr. Meltem Erinçmen Kânoğlu
Amerikan School of Kuwait
İstanbul Üniversitesi Amerikan Kültürü ve Edebiyatı
Boğaziçi Üniversitesi - Mütercim Tercümanlık
Marmara Üniversitesi - İletişim Bilimleri
Kaynakça:
Barbéris-Grasser (1994). Théma Larousse Tematik Ansiklopedi. İstanbul: Milliyet Gazetecilik A.Ş., Cilt 5.
Kânoğlu, Meltem Erinçmen (2006). “Takrir-i Sükun Dönemi’nde Türk Modernleşmesinin Tefrika romanlara Yansımasına Analitik Bakış”; Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Fakültesi, İletişim Bilimleri Anabilim Dalı, Radyo-Televizyon Bilim Dalı.
Kut, Turgut (1983). “Kahvehaneler”. Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi. İstanbul: İletişim Yayınları. Cilt 3, ss. 858-859.
Lowenthal, Leo (1984). Literature and Mass Culture: Communication in Society. New Brunswick, New Jersey: Transaction Inc., Vol. 1.
Görseller:
www.worldbulletin.net/place/118858/europes-first-coffee-house-and-sadullah-pasha
https://savorfoodhistory.wordpress.com
Comments